Ana içeriğe atla

Bir Portreye Giriş: Olof Palme

Olof Palme Yazı Dizisi I

Olof Palme’ye ilişkin Afa Yayıncılık etiketli “Biz Demokrasiyi Zincirlerinden Kurtardık” adlı kitabı, evimizin kütüphanesinde tozlu raflar arasında buldum. Olof Palme’nin konu bazlı beş bölümde tasnif edilmiş makale ve konuşmaları Dilek Zaptçıoğlu çevirisiyle 1987 yılında Türkçe okurlara ulaşmış.

İsveç’in eski başbakanı Sven Olof Joachim Palme’nin yazı ve konuşmalarından derlenen kitap, 20. yüzyılda Avrupa sosyal demokrasisinin gündemini aydınlatıyor. Ben bu değerli kitapta özelde İsveçli, genelde Avrupalı sosyal demokratların uluslararası krizlere yaklaşımının ve dış politikalarının izini sürüyorum. Olof Palme’yi dünya siyaset sahnesine çıkaran koşullardan başlayalım.

Nasyonal Sosyalizmin ve İkinci Dünya Savaşı’nın insanlık üzerinde yarattığı büyük tahribat, hiç şüphesiz en çok savaş sonrası Avrupa’sında görünür durumdaydı. Nazi Almanyasının hezimeti aslında savaşın sonu olmakla birlikte, Avrupa’nın kalbinde altyapıdan sanayiye çözülmeyi bekleyen büyük sorunların başlangıcıydı. Bu sorunların en önemlisi ve en karmaşık olanı ise barışı koruyacak demokratik bir siyaseti inşa edebilmekti. Üstelik bunu Almanya’da ve bütün Avrupa’da hınç duygusunu örseleyecek yeni bir ulusal kimlik oluşturma pahasına yapmak gibi bir zorunluluk bulunuyordu. Yarım yüzyılda iki dünya savaşı görmüş Alman demokratların kaçınılmaz sorumluluğu da öncelikle demokratik siyaseti örmek, örgütlemekti. Nazizmin zulmünden kaçarak İsveç gibi kuzey ülkelerine sığınmış olan Willy Brandt, Bruno Kreisky, Herbert Wehner, Ernst Paul gibi politikacılar da kendi ülkelerinin geleceği için yeni bir siyasal sistemin hazırlığı içerisindeydiler. Palme bu hazırlığı 1985 yılındaki bir konuşmasında şöyle anımsatıyor: “Onlar sürgünde yalnızca demokrasi ve uygarlık idealini yaşatmakla kalmadılar, Almanya’nın ve bütün Avrupa’nın geleceğini de planladılar.” - Hamburg, 1985. (s.91)

Savaş sonrası Avrupa demokrasisinin taşıyıcı liderleri de esasen bu konjonktürde ortaya çıkmıştı. En büyük yıkım olan savaş en değerli inşanın barış olduğunu göstermişti. Willy Brandt de Olof Palme de bu konjonktürün siyasetçileriydiler. Okumalarım sırasında sormuştum: Acaba Avrupa’nın 21. yüzyılda Olof Palme muadili politikacılar yetiştirememesi Batı’nın sistem krizinin delillerinden biri miydi?

Cevabı burada tartışmış olduk. Muhakkak ki bu entelektüel-siyasal kuraklık derin tahlillere muhtaç; ancak bugünü Palme’nin demokratik ufkunu şekillendiren savaş sonrası Avrupa’sı ile değil de iki savaş arası dönemle kıyaslamak daha yerinde gibi. Bu kıyaslamayı yaptığımızda ise Batı’nın hegemonik krizi, yükselen sağ popülizm, AB bütünleşmesinde yapısal sorunlar vb. göstergelerin bir büyük kırılmanın ön habercileri olduğunu savlamak pek de iddialı olmayacaktır. Bu kez demokratik siyasetin yeniden güç kazanması, Avrupa’nın yeni sosyal demokrat liderlerini çıkarması için böyle bir kırılmaya, bir dünya savaşına gerek olmamasını dileyelim.


Olof Palme, Biz Demokrasiyi Zincirlerinden Kurtardık, İstanbul: Afa Yayıncılık, 1987, 212 s.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Prag’da Bahar ve Darbe

Olof Palme Yazı Dizisi II 1969-1976 Yılları arasında ve 1982’den ölümüne değin İsveç Başbakanı olarak görev yapan Olof Palme’nin siyasi kariyerinin en büyük mücadelelerinden biri, uluslararası politikada insan hakları savunusu olmuştur. Soğuk Savaş’ın realist dengeleri içerisinde oldukça idealist görünen bu yaklaşım, Palme’nin sözcülüğünü yaptığı uluslararası hareket ile güçlü ve alternatif bir sese dönüşebilmiştir. Keza dünya tarihinde uluslararası hukukun oluşması, barış politikalarının yükselmesi ve insan haklarının normlaştırılması hep bu kavramların güçlü savunucularının eseri olmuştur. Olof Palme de Soğuk Savaş’ın iki kutbundan herhangi birisinde konumlanmaksızın nasıl barış yanlısı bir dış politika izlenebileceğini ortaya koyan öncü bir isim. Bu ilkesel yaklaşımın somut delili ise İsveç sosyal demokrasisinin Soğuk Savaş’ın sıcak cephelerinde aldığı tavır olarak görülebilir. Bu yazımızda söz konusu tavrın izlerini Prag Darbesi özelinde süreceğiz. Çekoslovakya, Soğ...

Devrimin ve İç Savaşın Kalbinde: Bir Habercinin Güncesi

Bundan 10 yıl önce, 26 yaşındaki üniversite mezunu bir gencin, gördüğü onur kırıcı muamelenin ardından isyan edip kendini ateşe vermesiyle başladı her şey. Arap ülkelerinin baskıcı diktatörlerini teker teker deviren, sonuçları birçok ülkede hala sürmekte olan 2011 halk ayaklanmaları, bu coğrafya için çalkantılı günlerin ilk adımıydı. Silsile halinde birçok ülkeye sıçrayan ayaklanmalar; yalnızca ayrıcalıklı sınıflar, yönetici elit ya da eli kanlı güvenlik güçleri için değil; aynı zamanda özgürlük ve sosyal adalet talep eden sıradan insanlar, siviller için de trajik bir süreci başlattı. Gazeteci Can Ertuna’nın NTV muhabirliği sırasında Arap isyanlarının kalbindeki habercilik deneyimlerini aktardığı kitabı  Arap İsyanları Güncesi , olayların farklı ülkelerdeki özgün seyrini ve şiddetle ilişkisini yansıtıyor. Ertuna; önce Tunus, ardından Mısır, Libya ve Suriye’deki gözlemlerini bu ülkeler hakkındaki araştırmalarıyla da harmanlamış olduğundan elimizdeki kitabın bir günceden beklenen özn...

Tehlikeli Sevişmeler

Nedim Gürsel'in çok çeşitli türlerdeki eserleri arasında herhalde “Boğazkesen”, hak ettiği ilgiyi gören tek kitabıdır. Boğazkesen, beni de Nedim Gürsel edebiyatıyla tanıştıran kitap olmuştu ve elbette epey etkilemişti. Henüz bu ilk eserde yazarın özgün anlatımına ince ince işlenmiş bir erotizmin romanı yükselten en önemli unsur olduğunu düşünmüştüm. Nedim Gürsel’i ciddi bir erotik edebiyat yazarı olarak tanımlama cüretine ise diğer türlerdeki eserlerini ve son olarak Tehlikeli Sevişmeler’i okuyunca eriştim. Tehlikeli Sevişmeler, Walt Whitman’dan cinsellik üzerine kısa ve çarpıcı alıntılarla açılan iki bölüm ve yirmi öyküden oluşuyor. Bu öykülerde kadın erkek ilişkilerinin farklı hallerine, kimi zaman heyecanı tükenmiş birlikteliklere, kimi zaman da umarsız sevişmelere tanıklık ediyoruz. Nedim Gürsel en insani; fakat çeşitli söyleşilerde eleştirdiği şekilde en mahrem olanı edebi bir ustalıkla anlatıyor. Bunu da bütün eserlerini iddialı kılan o kaygısızlıkla yapıyor. Kendi ya...