Olof Palme Yazı Dizisi II
1969-1976 Yılları arasında ve 1982’den ölümüne değin İsveç Başbakanı
olarak görev yapan Olof Palme’nin siyasi kariyerinin en büyük mücadelelerinden
biri, uluslararası politikada insan hakları savunusu olmuştur. Soğuk Savaş’ın
realist dengeleri içerisinde oldukça idealist görünen bu yaklaşım, Palme’nin
sözcülüğünü yaptığı uluslararası hareket ile güçlü ve alternatif bir sese
dönüşebilmiştir. Keza dünya tarihinde uluslararası hukukun oluşması, barış politikalarının
yükselmesi ve insan haklarının normlaştırılması hep bu kavramların güçlü
savunucularının eseri olmuştur.
Olof Palme de Soğuk Savaş’ın iki
kutbundan herhangi birisinde konumlanmaksızın nasıl barış yanlısı bir dış
politika izlenebileceğini ortaya koyan öncü bir isim. Bu ilkesel yaklaşımın
somut delili ise İsveç sosyal demokrasisinin Soğuk Savaş’ın sıcak
cephelerinde aldığı tavır olarak görülebilir. Bu yazımızda söz konusu tavrın
izlerini Prag Darbesi özelinde süreceğiz.
Çekoslovakya, Soğuk Savaş’ın
yumuşama döneminde oluşan bir “merkezkaç” etkisiyle Sovyet sistemini
sorgulamaya başlamıştır. Prag Baharı (1968) olarak anılan bu dönemde iktidara
gelen Alexander Dubçek, daha demokratik ve “Çekoslovakya’ya özgü bir sosyalizm”
kurmaya yeltenince Sovyetler Birliği harekete geçer. Brejnev Doktrini*
çerçevesinde 21 Ağustos 1968’de Çekoslovakya’ya giren Varşova Paktı orduları
Prag Baharı son bulur.
Olof Palme müdahalenin hemen
ardından Malmö’de yaptığı bir konuşmada “özgürlükçü bir hareketin zor
kullanılarak bastırıldığını” teşhis etmiş ve Sovyet müdahalesine karşı
çıkmıştır. Palme, komünizm karşıtlığını ortaya koyduğu aynı konuşmasında “Demokrasi
düşüncesi bir kez insanların beyninde kök saldığında kolay kolay unutulamaz,
insan onurunun ve değerinin en somut ifadesi olarak sürekli yeniden doğar,
hiçbir zaman ölmez.” demiştir. Palme, Prag Darbesi’ni Çek halkının egemenliğine
açık bir saldırı olarak değerlendirmiş -Ernst Wigorss’a atıfla- sosyal
demokratların kaba kuvvete başvurmaksızın örgütlenme, toplumda dönüşümler
yaratma haklarını tanıdıklarını ifade etmiştir. Palme, konuşmalarında sıkça
vurguladığı üzere, Prag Darbesi hakkındaki pozisyonunu iki bloktan bağımsız,
tarafsız ve küçük bir devlet olan İsveç adına almıştır.
Malmö konuşmasının devamında ise
günümüzün ve coğrafyamızın sıcak tartışmalarından birine yanıt niteliğinde bir
sav ortaya konulmaktadır:
Demokrasilerde hüküm süren gündelik hayat şartları, kimine oldukça ruhsuz gibi görünebilir. Bu hayat belki de dünyanın başka ülkelerinde günbegün yaşanan dramatik olaylar kadar heyecan verici değildir. Ama bizim de kendi heyecanlarımız vardır. Bu, toplumsal refahın artmasından, bireylerdeki özgürlük duygusunun pekişmesinden kaynaklanan bir heyecandır ve bu ancak ülkedeki on binlerce insanın her gün yerine getirdiği biteviye, küçük işler sayesinde yaşanabilmektedir. Bu heyecanı küçümsemeyelim. Çünkü o özgürlükçü demokratik toplumların çıkış yoludur.
*Brejnev Doktrini Doğu Bloğu
ülkelerinde ortaya çıkan “sapma” eğilimlerini Kızılordu müdahalesiyle
bastırmayı ve SSCB’nin liderliğini pekiştirmeyi öngörmekteydi. Fiilen 1989’a
kadar geçerliliğini korudu, resmen Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle sona
erdi.
Olof Palme, Biz Demokrasiyi
Zincirlerinden Kurtardık, Çeviren: Dilek Zaptçıoğlu, İstanbul: Afa Yayıncılık, 1987, 212 s.
Yorumlar
Yorum Gönder