Ana içeriğe atla

Çoksatar Bir Nâzım Romanı: Putlar Yıkılırken

Osman Balcıgil’in son romanı Putlar Yıkılırken* Nâzım Hikmet’i ve kavgasını konu ediniyor. Paris’te eski bir dost ile buluşma; büyük şairin hareketli İstanbul günlerine dönmesine sebep oluyor.

Üretken bir yazar olduğunu bildiğim Osman Balcıgil’i daha önce okumamıştım. Kitaplara düşkünlüğümü bilen bir komşumuzun Putlar Yıkılırken’i benim için eve bırakıp şiddetle tavsiye etmesi üzerine bayramı fırsat bilip okumaya koyuldum.

Kitabın henüz başlarında bir çoksatar olduğunu fark etsem de epeydir okumak istediğim yazarın romanını öyle hemen bırakmamaya niyetlenmiştim. Putlar Yıkılırken, Nâzım Hikmet’in hem sanatta hem siyasette iki cepheli mücadelesini konu ediniyor. Şüphesiz komünist bir şair için bu iki cepheyi birbirinden ayırmak mümkün değil. Ancak Nâzım bir yandan genç cumhuriyetin seçkinlerine, yazın konusunda Ankara’nın ağır toplarına meydan okurken bir yandan da içerisinde bulunduğu komünist harekette ideolojik-yöntemsel kavgalar veriyor. Resimli Ay’ın genç şairi Nâzım, 1920’lerin-1930’ların önemli isimlerine karşı verdiği bu siyasi mücadeleyi, put yıkıcılığı olarak görüyor aslında.  Kitabın ismi de Nâzım’ın bu kavga sırasında yazdığı bir yazının başlığından geliyor.

Balcıgil, gazetecilik altyapısından olacak, büyük şairin hayatı ve mücadelesi hakkında ciddi bir araştırmanın ardından koyulmuş romana. Ömer ve Leyla isimli iki genç sevgilinin Nazım’ın hayatına girmesi üzerinden kurgulamış öyküyü. Dönemin siyasi atmosferini, şairin ve Türkiye Komünist Partisi’nin bu atmosferde tehlikeli fakat heyecanlı faaliyetlerini başarıyla yansıtmış romana. Bununla birlikte “çoksatar roman” kalıbından çıkamamış bir eser Putlar Yıkılırken. Yazarın dili oldukça sade ve açık. Kısa, akıcı, kolay okunur bölümlerden oluşuyor kitap. Çoğu kez yapay bulduğum, şairin karakteri ile bir türlü örtüştüremediğim diyaloglar… Büyük şairin bir illüstrasyonunun roman hakkında iki cümlelik bir değerlendirme eklemek amacıyla ortadan beş santimetre ikiye ayrıldığı kapak tasarımı da cabası. Roman kurgusunda benimsenen iki zamanlılığa da bir türlü ayak uyduramadım sanki. Niyetimden çabuk cayacağım ve Putlar Yıkılırken’i tamamlayamadan teslim edeceğim gibi görünüyor.


* Osman Balcıgil, Putlar Yıkılırken, Destek Yayınları, 2019.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Devrimin ve İç Savaşın Kalbinde: Bir Habercinin Güncesi

Bundan 10 yıl önce, 26 yaşındaki üniversite mezunu bir gencin, gördüğü onur kırıcı muamelenin ardından isyan edip kendini ateşe vermesiyle başladı her şey. Arap ülkelerinin baskıcı diktatörlerini teker teker deviren, sonuçları birçok ülkede hala sürmekte olan 2011 halk ayaklanmaları, bu coğrafya için çalkantılı günlerin ilk adımıydı. Silsile halinde birçok ülkeye sıçrayan ayaklanmalar; yalnızca ayrıcalıklı sınıflar, yönetici elit ya da eli kanlı güvenlik güçleri için değil; aynı zamanda özgürlük ve sosyal adalet talep eden sıradan insanlar, siviller için de trajik bir süreci başlattı. Gazeteci Can Ertuna’nın NTV muhabirliği sırasında Arap isyanlarının kalbindeki habercilik deneyimlerini aktardığı kitabı  Arap İsyanları Güncesi , olayların farklı ülkelerdeki özgün seyrini ve şiddetle ilişkisini yansıtıyor. Ertuna; önce Tunus, ardından Mısır, Libya ve Suriye’deki gözlemlerini bu ülkeler hakkındaki araştırmalarıyla da harmanlamış olduğundan elimizdeki kitabın bir günceden beklenen öznelli

Nedim Gürsel’in Mısır Yolculuğu

Edebiyatımızın en üretken yazarlarından biri Nedim Gürsel. Üstelik üretkenliği, niteliğini gölgede bırakmayan türden. Henüz “Söz Uçar”ın dumanı üstündeyken yeni bir kitapla karşımızda: “Piramitlerin Gölgesinde”. Piramitlerin Gölgesinde, Nedim Gürsel’in Mısır yolculuğunun kitabı. Deneme türünde kaleme alınsa da röportaj türüne pek uzak değil. Yazar, kitabın henüz başında okuru, ölümün ürperticiliği ile ölümsüzlüğün ihtirasını bünyesinde cisimleştiren Gize’ye çağırıyor. Sfenkslerin heybetinin ve binyılları deviren dirençlerinin etkisinde, yolu Gize’ye düşenleri anımsıyor ve anımsatıyor. Nedim Gürsel eserlerinde, kendi bellek süzgecinden geçirdiği sanatsal ya da folklorik ögelere sıkça başvuran bir yazar. Anlatımını kimi zaman bir şiir, kimi zaman diline dolanan bir türkünün yarım yamalak nakaratıyla zenginleştiriyor.  Bence Nedim Gürsel’i başarılı kılan konulardan biri de bu. Edebiyatta 50. yılı arkasında bırakan bir yazar, iflah olmaz bir merakla ve daha da önemlisi, ele alacağ

Atay'ın Demiryolu Hikayecileri'nde "İktidar"

          Şehre uzak bir kasabada, bir demiryolu istasyonunda hikayeler yazıp satarak hayatını kazanan bir hikayecinin anlatımıyla Demiryolu Hikayecileri, iktidar – edebiyat ilişkisi bağlamında incelenmesi yerinde olan hikayelerden biridir. Oğuz Atay’ın bu hikayesi, üç seyyar hikaye satıcısı ve çalıştıkları istasyonun şefi etrafında gelişmektedir. İstasyonda çalışan hikayeciler, diğer seyyar satıcılar ve istasyon şefi arasında kurulan ilişkiyi belirleyen bir takım etkenler vardır. Bu etkenleri, Oğuz Atay’ın satırlarından yansıyan ekonomik, siyasal, sosyal gerçekler olarak da görebiliriz. Savaşın ekonomik ve sosyal koşulları, seyyar satıcıların sağlıkları, yaşam ve çalışma şartları sebebiyle üzerlerine sinmiş olan çaresizlik; hikayenin karakterleri arasındaki ilişkiyi de belirlemektedir. Bu sosyolojik yapı ve piyasa koşulları, hikayede aradığımız iktidar ilişkilerini var ettiği gibi kendi içlerinde de farklı iktidar öğeleri barındırıyor olabilirler.           İstasyon şefinin sırad