Ergin Yıldızoğlu, “5280” adlı
kitabında* öz yaşam öyküsünden beslenen denemelerle, siyasi dönüşümlerin
bireysel yansısını okura sunuyor.
İç ve arka kapaklarında anı-roman yazılı olan 5280’in,
türünü tartışarak başlamak yerinde olacak. Yazarın tercihi mi yoksa yayınevinin
basılan eserleri sınıflandırma ihtiyacının bir sonucu mu bilmiyorum; ancak bu
etiketin yanlış olduğunu düşüyorum. Anı, deneme, öykü, novella türlerinin
tümünü içinde barındıran bir anlatı bu. Eğer kurmaca unsurlar ise “roman” nitelemesine
sebep, bu unsurların deneme ya da anı türlerinden ayrıksılığını düşündürten
nedir? Hilmi Yavuz bir denemesinde hatıralarında silikleşen yüzleri, mekanları,
olayları zihninde yeniden tasvir ettiğinden söz eder. Büyük şair için bu
tasavvur, hakikatten farklı değildir çünkü. Öyle ki onun yanlışlanması dahi
artık Hilmi Yavuz’un zihnindeki yeni gerçekliği çürütmez.** Ergin Yıldızoğlu
anılarına bu şekilde bakmak zorunda değil elbette. Zira 5280’in türünü
saptamada tek sorun; anlatının anı ile kurmaca arasında gidip gelmesi de değil.
Yine de kitabın yalnızca anı veya anlatı olarak tanımlanmamasının nedenini
merak ediyorum.
“Zaman az sonra aniden ölmek
olasılığı dışında sınırsız.”
Bir yazarın anılarını yazma
sürecinde geçirdiği kaygı ve sıkıntıların ele alındığı denemeleri, röportaj
özelliği taşıyan kent tasvirleri ve “novella” olarak tanımlayabileceğimiz bir
öykü takip ediyor. Farklı bir anlatımı var Yıldızoğlu’nun: iç seslerle, politik
notlarla zenginleştiriyor dilini. Hakim olduğu Anglosakson edebiyatını, küresel
siyaseti ve iktisadı; çok yerinde ve dozunda kullanıyor. Metnin başlarında kendime
sorduğum “bir politik ekonomi yazarının romanı nasıl olur” sorusunu böylece
kolaylıkla aşıyorum. Çağına tanıklık eden bir yazarın, edebi kaygılarının ağır
bastığını görmekten mutlu oluyorum.
** Siyasi okumaları de bu hakikat sanrısının bir ürünü müydü,
diye sormadan edemedim.
Yorumlar
Yorum Gönder