Ana içeriğe atla

İğreti Novella

Bir gazetenin kitap ekindeki iddialı söyleşisiyle tanıdım Burhan Sönmez’i. Edebiyat dünyasında çok ses getiren son romanı Labirent* okuduğum ilk kitabı oldu haliyle.




Herhangi bir kitap hakkında yazıp çizmeden önce o yazarı tanımanın gerekliliğine inananlardanım. Şahsiyetinden değil, ama yazım dilinden, kurmaca becerisinden ya da düşünsel/bilimsel izleğinden söz ediyorum. Dolayısıyla Burhan Sönmez’in, okuduğum bu ilk kitabı üzerine yazmışlığım başlı başına kendimle bir çelişki oluşturuyor. Fakat bir süre, yazarın ikinci bir kitabını okuma niyetim olmadığından bu yazıda Labirent’i bir kenara not etmek ve ileride dönmek arzusundayım.

Labirent intihar edip ölmemiş, ancak hafızasını kaybetmiş bir müzisyenin aynalar karşısında kaybettiği benliğini arayışını konu ediniyor. Yazarın, bu arayışı muhayyel bir ereğe, ardı bilinmez bir çıkış kapısına ilerleyiş olarak labirente benzettiğini düşünebiliriz. Yine de bu “yeni çağ romanının” adına ve kapak görseline esin kaynağı olan nedir, bilmiyorum. Öyküde bir somut labirente rastlamadım. Bu kısa romanın iğretiliğinin bir yüzünü ismi oluşturuyor bu bakımdan.

Kitap büyük oranda, hafızasını kaybeden başkahraman Boratin'in gündelik yaşama adaptasyon sürecindeki monologlardan oluşuyor. Bu süreçte kendisine birlikte müzik yaptığı arkadaşları eşlik ediyor. Romanın bu yaşamayan, nefes almayan, cins isimli karakterleri İstanbul’un tarihi semtlerinde dolaşırken beliren iğretiliği hissetmemek ise mümkün değil. İstanbul’da, romanın geçtiği Beyoğlu’nda, Haliç’te duraksız akan hayata kenarından dokunan Boratin de bu iğretiliğin bir parçası, hatta kendisi denilebilir. Hafızasıyla birlikte yitirdiği benliğini; önce geçmişe sonra geleceğe teslim olarak arıyor ve bu süreçte zaman/mekân-aşırı bir boyut ile gerçeklik arasında salınıp duruyor. Boratin’in çıkmazı olan bu iğretiliğin yazar Burhan Sönmez’in kurgusal tercihi, dolayısıyla romanın varoluşsal özü olduğunu gözden kaçırmamak gerek.

Kitapları birçok dile çevrilip yurtdışında çok ilgi gören Burhan Sönmez’in bu (henüz) yeni eseri Türkiye'de de çok satar olma umudu taşıyor.  Bense Labirent’i; benlik yitimi, iğretilik, post modern savruluş çağrışımlarıyla rafa kaldırıyorum. Bu sayfada beni etkileyen eserlere öncelik verdiğimi gözeterek son bir not düşmek yerinde olacak: kitap eklerinde yer bulan o çarpıcı başlıklara ve övgü yazılarına karşın Labirent benim beklentimi karşılamadı. Bunun sebebi kentli bir bunalım ve intihar anlatısında daha çok katmanlı bir arka plan keşfetmeyi ummam diyebilirim.



*Burhan Sönmez, İletişim Yayınları, 2018.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Prag’da Bahar ve Darbe

Olof Palme Yazı Dizisi II 1969-1976 Yılları arasında ve 1982’den ölümüne değin İsveç Başbakanı olarak görev yapan Olof Palme’nin siyasi kariyerinin en büyük mücadelelerinden biri, uluslararası politikada insan hakları savunusu olmuştur. Soğuk Savaş’ın realist dengeleri içerisinde oldukça idealist görünen bu yaklaşım, Palme’nin sözcülüğünü yaptığı uluslararası hareket ile güçlü ve alternatif bir sese dönüşebilmiştir. Keza dünya tarihinde uluslararası hukukun oluşması, barış politikalarının yükselmesi ve insan haklarının normlaştırılması hep bu kavramların güçlü savunucularının eseri olmuştur. Olof Palme de Soğuk Savaş’ın iki kutbundan herhangi birisinde konumlanmaksızın nasıl barış yanlısı bir dış politika izlenebileceğini ortaya koyan öncü bir isim. Bu ilkesel yaklaşımın somut delili ise İsveç sosyal demokrasisinin Soğuk Savaş’ın sıcak cephelerinde aldığı tavır olarak görülebilir. Bu yazımızda söz konusu tavrın izlerini Prag Darbesi özelinde süreceğiz. Çekoslovakya, Soğ...

Evren'in Emeklilik Mektubu

Tarih 2 Mayıs 1961... Kurmay Albay Kenan Evren, "Osmancığım" diye hitap ettiği Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ve MBK üyesi Osman Köksal'a bir mektup yazar. Evren, yakın arkadaşına ordudan ayrılma niyetinden söz etmekte ve ondan yardım istemektedir: "(...) Sevgili kardeşim, biliyorsun biz 37'lilerle muameleye tabi olduğumuzdan bu sene son şansımız. Bunda da muvaffak olamazsam 30 ağustos'tan sonra niyetim ayrılmaktır. Emin ol bugüne kadar çeşit çeşit kaprisi olan kimselerle çalışmaktan ve her birine göre ayrı şerbet vermekten yıldım. Bugün son rütbemize yaklaştığımız halde, hâlâ kısım amiri gibi çalışmak, daktilo yazmak ve muamele görmekten kurtulamadım. Biz hangi rütbeye geldikse o rütbe kıymetini kaybetti. Sınıfımızın kalabalıklığı mıdır, yoksa başka bir sebep midir bilmem. Biz yüzbaşı ve binbaşı iken albayın durumu ile şimdiki arasında çok fark var. Daha anlatması bir hayli uzun sürecek ve senin hakikaten kıymetli dakikalarını alacak sebepler dolayı...

Devrimin ve İç Savaşın Kalbinde: Bir Habercinin Güncesi

Bundan 10 yıl önce, 26 yaşındaki üniversite mezunu bir gencin, gördüğü onur kırıcı muamelenin ardından isyan edip kendini ateşe vermesiyle başladı her şey. Arap ülkelerinin baskıcı diktatörlerini teker teker deviren, sonuçları birçok ülkede hala sürmekte olan 2011 halk ayaklanmaları, bu coğrafya için çalkantılı günlerin ilk adımıydı. Silsile halinde birçok ülkeye sıçrayan ayaklanmalar; yalnızca ayrıcalıklı sınıflar, yönetici elit ya da eli kanlı güvenlik güçleri için değil; aynı zamanda özgürlük ve sosyal adalet talep eden sıradan insanlar, siviller için de trajik bir süreci başlattı. Gazeteci Can Ertuna’nın NTV muhabirliği sırasında Arap isyanlarının kalbindeki habercilik deneyimlerini aktardığı kitabı  Arap İsyanları Güncesi , olayların farklı ülkelerdeki özgün seyrini ve şiddetle ilişkisini yansıtıyor. Ertuna; önce Tunus, ardından Mısır, Libya ve Suriye’deki gözlemlerini bu ülkeler hakkındaki araştırmalarıyla da harmanlamış olduğundan elimizdeki kitabın bir günceden beklenen özn...