Ana içeriğe atla

Evren'in Emeklilik Mektubu

Tarih 2 Mayıs 1961...
Kurmay Albay Kenan Evren, "Osmancığım" diye hitap ettiği Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ve MBK üyesi Osman Köksal'a bir mektup yazar. Evren, yakın arkadaşına ordudan ayrılma niyetinden söz etmekte ve ondan yardım istemektedir:

"(...) Sevgili kardeşim, biliyorsun biz 37'lilerle muameleye tabi olduğumuzdan bu sene son şansımız. Bunda da muvaffak olamazsam 30 ağustos'tan sonra niyetim ayrılmaktır. Emin ol bugüne kadar çeşit çeşit kaprisi olan kimselerle çalışmaktan ve her birine göre ayrı şerbet vermekten yıldım. Bugün son rütbemize yaklaştığımız halde, hâlâ kısım amiri gibi çalışmak, daktilo yazmak ve muamele görmekten kurtulamadım. Biz hangi rütbeye geldikse o rütbe kıymetini kaybetti. Sınıfımızın kalabalıklığı mıdır, yoksa başka bir sebep midir bilmem. Biz yüzbaşı ve binbaşı iken albayın durumu ile şimdiki arasında çok fark var. Daha anlatması bir hayli uzun sürecek ve senin hakikaten kıymetli dakikalarını alacak sebepler dolayısıyla 30 ağustos'tan sonra ordudan ayrılmak istiyorum. Bu hususta senin müzaheretini rica edeceğim. Yani resen emekliyr sevk edilmem hususundaki yardımını isteyeceğim. Hem bu suretle üst kademeler biraz daha ferahlar ve geriden gelenlere yol açılmış olur. 30 Ağustos'tan sonra ben ya yine mektupla veya şahsen gelmek suretiyle bu hususu sana hatırlatırım."

Evren daha sonra emeklilik talebini tekrarladı mı bilmiyoruz. Ancak Osman Köksal, albay rütbesiyle ordudan ayrılmasını istemediği arkadaşının ricasını yerine getirmedi. Evren 1962 yılında Muş'a alay komutanı olarak atandı. Daha sonra orgeneralliğe ve Genelkurmay Başkanlığına yükseldi. Bu görevindeyken geçtiğimiz gün 38. yılını dolduran askeri darbeyi gerçekleştirdi.

12 Eylül'ün mimarlarına ilişkin bu ilginç belge yıllar sonra Osman Köksal'ın yazışmaları arasında bulunur. Uğur Mumcu, Köksal'ın mektuplarını günyüzüne çıkararak "İnkılap Mektupları" adıyla kitaplaştırmıştır.

Osman Köksal

Kitabın bana göre en çarpıcı bölümü ise Uğur Mumcu'nun Osman Köksal ile yaptığı kısa söyleşi. Köksal burada Evren'in Genelkurmay Başkanlığına getirilmesini ve Evren önderliğinde bir askeri darbe olasılığını değerlendiriyor. "Gelecek olanların en iyisi", "makul" ve "dengeli" olarak tanımladığı eski arkadaşının anarşi karşısında er ya da geç müdahale kararı alacağını söylüyor.*

İnkılap Mektupları, hatıra, mektup gibi belgelerin tarihe nasıl ışık tutabileceğini gösterir nitelikte bir kitap. Uğur Mumcu'nun büyük bir titizlikle Köksal'ın arşivinden çıkan metinleri, dönemin siyasi olaylarıyla ilişkilendirmesinden oluşuyor. 12 Eylül'ün yıldönümünde eski bir kütüphaneyi karıştırırken bulduğum kitaba kapılıp darbecilerin yazışmalarının arasında kayboldum. 

*Osman Köksal'ın 1982 Anayasasına muhalefetini de not etmek gerek. Köksal anayasa tasarısını "otoriter bir rejim doğruacak aldıkaçtı tasarısı" olarak tanımlamıştır. (Bkz: Uğur Mumcu, İnkılap Mektupları, um:ag, 1997, Ankara, s.159-160.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Devrimin ve İç Savaşın Kalbinde: Bir Habercinin Güncesi

Bundan 10 yıl önce, 26 yaşındaki üniversite mezunu bir gencin, gördüğü onur kırıcı muamelenin ardından isyan edip kendini ateşe vermesiyle başladı her şey. Arap ülkelerinin baskıcı diktatörlerini teker teker deviren, sonuçları birçok ülkede hala sürmekte olan 2011 halk ayaklanmaları, bu coğrafya için çalkantılı günlerin ilk adımıydı. Silsile halinde birçok ülkeye sıçrayan ayaklanmalar; yalnızca ayrıcalıklı sınıflar, yönetici elit ya da eli kanlı güvenlik güçleri için değil; aynı zamanda özgürlük ve sosyal adalet talep eden sıradan insanlar, siviller için de trajik bir süreci başlattı. Gazeteci Can Ertuna’nın NTV muhabirliği sırasında Arap isyanlarının kalbindeki habercilik deneyimlerini aktardığı kitabı  Arap İsyanları Güncesi , olayların farklı ülkelerdeki özgün seyrini ve şiddetle ilişkisini yansıtıyor. Ertuna; önce Tunus, ardından Mısır, Libya ve Suriye’deki gözlemlerini bu ülkeler hakkındaki araştırmalarıyla da harmanlamış olduğundan elimizdeki kitabın bir günceden beklenen öznelli

Nedim Gürsel’in Mısır Yolculuğu

Edebiyatımızın en üretken yazarlarından biri Nedim Gürsel. Üstelik üretkenliği, niteliğini gölgede bırakmayan türden. Henüz “Söz Uçar”ın dumanı üstündeyken yeni bir kitapla karşımızda: “Piramitlerin Gölgesinde”. Piramitlerin Gölgesinde, Nedim Gürsel’in Mısır yolculuğunun kitabı. Deneme türünde kaleme alınsa da röportaj türüne pek uzak değil. Yazar, kitabın henüz başında okuru, ölümün ürperticiliği ile ölümsüzlüğün ihtirasını bünyesinde cisimleştiren Gize’ye çağırıyor. Sfenkslerin heybetinin ve binyılları deviren dirençlerinin etkisinde, yolu Gize’ye düşenleri anımsıyor ve anımsatıyor. Nedim Gürsel eserlerinde, kendi bellek süzgecinden geçirdiği sanatsal ya da folklorik ögelere sıkça başvuran bir yazar. Anlatımını kimi zaman bir şiir, kimi zaman diline dolanan bir türkünün yarım yamalak nakaratıyla zenginleştiriyor.  Bence Nedim Gürsel’i başarılı kılan konulardan biri de bu. Edebiyatta 50. yılı arkasında bırakan bir yazar, iflah olmaz bir merakla ve daha da önemlisi, ele alacağ

Atay'ın Demiryolu Hikayecileri'nde "İktidar"

          Şehre uzak bir kasabada, bir demiryolu istasyonunda hikayeler yazıp satarak hayatını kazanan bir hikayecinin anlatımıyla Demiryolu Hikayecileri, iktidar – edebiyat ilişkisi bağlamında incelenmesi yerinde olan hikayelerden biridir. Oğuz Atay’ın bu hikayesi, üç seyyar hikaye satıcısı ve çalıştıkları istasyonun şefi etrafında gelişmektedir. İstasyonda çalışan hikayeciler, diğer seyyar satıcılar ve istasyon şefi arasında kurulan ilişkiyi belirleyen bir takım etkenler vardır. Bu etkenleri, Oğuz Atay’ın satırlarından yansıyan ekonomik, siyasal, sosyal gerçekler olarak da görebiliriz. Savaşın ekonomik ve sosyal koşulları, seyyar satıcıların sağlıkları, yaşam ve çalışma şartları sebebiyle üzerlerine sinmiş olan çaresizlik; hikayenin karakterleri arasındaki ilişkiyi de belirlemektedir. Bu sosyolojik yapı ve piyasa koşulları, hikayede aradığımız iktidar ilişkilerini var ettiği gibi kendi içlerinde de farklı iktidar öğeleri barındırıyor olabilirler.           İstasyon şefinin sırad