Ana içeriğe atla

Hayat Biriktirmekten İbarettir

Selçuk Altun, son romanı Ardıç Ağacının Altında’da, kibirli ve kadın delisi bir estetin ilginç yaşamını anlatırken kurguyu taşıyan gizemleri, kendi bellek mekanlarını ve entelektüel meraklarını en iyi şekilde kullanıyor.

Annesinin ölümünün ardından dedesi Ratip Sipahi’nin nüfusuna geçerek onun tarafından yetiştirilen Erkan, bir Karadeniz kasabası olan Tirebolu eşrafından dedesinin arzusuyla önce Samsun Maarif Koleji’ne, ardından Boğaziçi Üniversitesi’ne gider. Böylece Selçuk Altun romanın henüz başında, kendi özgeçmişini başkahramanına yansıtarak okuyucuya eserin otobiyografik niteliğini sorgulatmaktadır. Söz konusu aktarımın önemi ve anlamı, roman ancak kendi bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde berraklığa kavuşur. Yazar, ömür çizgisinin dönemeçlerine sahne olan mekanları ve yerel ilişkileri romanda çok iyi kullanmıştır.

Erkan Sipahi, finans sektöründeki yöneticilik pozisyonundan istifa ederek hali hazırda sürdürdüğü koleksiyonculuğa ve çeşitli sanat eserlerinin ticaretinde komisyonculuğa yönelmiştir. Varlıklı bir çapkın olarak Erkan, bütün çekiciliğini ve gösterişini, koleksiyonuna yeni eserler -bu arada elbette kadınlar- katmak için kullanmaktadır; çünkü onun için “hayat biriktirmekten ibarettir”.

"Ginebra de Vinci"
“Estet”, güzeli en yüce değer addeden ve sanat kavrayışı gelişmiş kimsedir. Bir estet olma iddiasındaki Erkan Sipahi, karısını da Da Vinci’nin bir portresine olan benzerliği nedeniyle sevmiştir. Kısa sürede toplumsal normların dayattığı zoraki bir birlikteliğe dönse de bu evlilik, romanın henüz başında aktarılan bir ölüm haberi ile olay örgüsünün merkezinde yer almaktadır. “Ardıç Ağacının Altında” okuyucusunu, başta cinsiyet olmak üzere aile, kadın-erkek ilişkileri, sosyal statü, ahlak vb. meseleleri düşünmeye itmekte ve yer yer kışkırtmaktadır. Selçuk Altun’un köşe yazılarında da görülebilen bu tavrının birçok okuru rahatsız ettiği açık. Fakat bu rahatsız edici tavrın, benim gibi kimi okurlarını da heyecanlandırdığını söyleyebilirim.


Altun’un “olgunluk eseri” olarak tanımladığı Ardıç Ağacının Altında; koleksiyonerler, ressamlar, şairler hatta bilcümle sanat dalından seçme isimler arasında bir bilinç akışı vaat ediyor. Yazarın kendini tekrar eden karakter ve konu tercihlerine rağmen okuru girdabına çeken bu bilinç akışı, popülerin kıyısında kalan isimleri anlatıya serpiştiriyor. Elbette bu isimlere ve yüzlere; mekanlar, tarihi kişilikler, coğrafya ve kültür eşlik ediyor. Bazı blog ve sözlüklerde dile getirilen, bu serpiştirmenin eğretiliğine ve didaktikliğine ilişkin eleştirilere ben pek katılmıyorum. Her zaman estetik kaygısı olan Selçuk Altun’un, eserlerini bir aydın dürtüsü ile yazdığını, bütün yazı ve romanlarına karakter kazandıranın da bu dürtü olduğunu düşünüyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Prag’da Bahar ve Darbe

Olof Palme Yazı Dizisi II 1969-1976 Yılları arasında ve 1982’den ölümüne değin İsveç Başbakanı olarak görev yapan Olof Palme’nin siyasi kariyerinin en büyük mücadelelerinden biri, uluslararası politikada insan hakları savunusu olmuştur. Soğuk Savaş’ın realist dengeleri içerisinde oldukça idealist görünen bu yaklaşım, Palme’nin sözcülüğünü yaptığı uluslararası hareket ile güçlü ve alternatif bir sese dönüşebilmiştir. Keza dünya tarihinde uluslararası hukukun oluşması, barış politikalarının yükselmesi ve insan haklarının normlaştırılması hep bu kavramların güçlü savunucularının eseri olmuştur. Olof Palme de Soğuk Savaş’ın iki kutbundan herhangi birisinde konumlanmaksızın nasıl barış yanlısı bir dış politika izlenebileceğini ortaya koyan öncü bir isim. Bu ilkesel yaklaşımın somut delili ise İsveç sosyal demokrasisinin Soğuk Savaş’ın sıcak cephelerinde aldığı tavır olarak görülebilir. Bu yazımızda söz konusu tavrın izlerini Prag Darbesi özelinde süreceğiz. Çekoslovakya, Soğ...

Evren'in Emeklilik Mektubu

Tarih 2 Mayıs 1961... Kurmay Albay Kenan Evren, "Osmancığım" diye hitap ettiği Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ve MBK üyesi Osman Köksal'a bir mektup yazar. Evren, yakın arkadaşına ordudan ayrılma niyetinden söz etmekte ve ondan yardım istemektedir: "(...) Sevgili kardeşim, biliyorsun biz 37'lilerle muameleye tabi olduğumuzdan bu sene son şansımız. Bunda da muvaffak olamazsam 30 ağustos'tan sonra niyetim ayrılmaktır. Emin ol bugüne kadar çeşit çeşit kaprisi olan kimselerle çalışmaktan ve her birine göre ayrı şerbet vermekten yıldım. Bugün son rütbemize yaklaştığımız halde, hâlâ kısım amiri gibi çalışmak, daktilo yazmak ve muamele görmekten kurtulamadım. Biz hangi rütbeye geldikse o rütbe kıymetini kaybetti. Sınıfımızın kalabalıklığı mıdır, yoksa başka bir sebep midir bilmem. Biz yüzbaşı ve binbaşı iken albayın durumu ile şimdiki arasında çok fark var. Daha anlatması bir hayli uzun sürecek ve senin hakikaten kıymetli dakikalarını alacak sebepler dolayı...

Devrimin ve İç Savaşın Kalbinde: Bir Habercinin Güncesi

Bundan 10 yıl önce, 26 yaşındaki üniversite mezunu bir gencin, gördüğü onur kırıcı muamelenin ardından isyan edip kendini ateşe vermesiyle başladı her şey. Arap ülkelerinin baskıcı diktatörlerini teker teker deviren, sonuçları birçok ülkede hala sürmekte olan 2011 halk ayaklanmaları, bu coğrafya için çalkantılı günlerin ilk adımıydı. Silsile halinde birçok ülkeye sıçrayan ayaklanmalar; yalnızca ayrıcalıklı sınıflar, yönetici elit ya da eli kanlı güvenlik güçleri için değil; aynı zamanda özgürlük ve sosyal adalet talep eden sıradan insanlar, siviller için de trajik bir süreci başlattı. Gazeteci Can Ertuna’nın NTV muhabirliği sırasında Arap isyanlarının kalbindeki habercilik deneyimlerini aktardığı kitabı  Arap İsyanları Güncesi , olayların farklı ülkelerdeki özgün seyrini ve şiddetle ilişkisini yansıtıyor. Ertuna; önce Tunus, ardından Mısır, Libya ve Suriye’deki gözlemlerini bu ülkeler hakkındaki araştırmalarıyla da harmanlamış olduğundan elimizdeki kitabın bir günceden beklenen özn...