Kahire’de sıcağı cildimin gözeneklerinde hissettiğim bir öğle
vaktiydi. Ateş banyosundan kaçarken Talat Harp Meydanı’nda önceden gözüme
kestirdiğim bir kitapçıya - yanlış anımsamıyorsam ismi Shouruk idi - sığındım. Karmaşık
ve bir o kadar ahenkli Arapça yazılarla donatılmış bu mekana açılan o cam
kapının benim için yeni tutkulara da açıldığını bilemezdim. Necib Mahfuz’un
eserleriyle orada tanıştım.
Biz ülke olarak Mahfuz’u, Kırmızı Kedi’nin Çağdaş Klasikler dizisi sayesinde yeni yeni okuyoruz. İlk kez 1961’de yayımlanan “Hırsız ve Köpekler” kısa ve çarpıcı romanlarından biri, 2006 yılına kadar Türkçe’ye kazandırılamamış olması büyük kayıp. Ben Avi Pardo çevirisiyle Kırmızı Kedi’deki ikinci baskısından (2013) okudum.
1952 yılı sol, milliyetçi, dinci eğilimlerden ordu mensuplarının Kral Faruk’u devirerek cumhuriyeti ilan etmeleriyle Mısır için tarihsel bir kırılmaya sahne olacaktır. İhtilalin ideolojik yönündeki bu belirsizlik, Hür Subayların fiili önderi Cemal Abdülnasır’ın birkaç yıl içerisinde kendi mutlak iktidarını tesis etmesini kolaylaştıracaktır. İhtilal öncesinde örgütlenen ve büyük oranda 1952’de Hür Subaylar Hareketi’ni desteklemiş olan sol ve milliyetçi muhalif örgütler yeni rejime eklemlendikleri ölçüde varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Devrimci pratiği sürdürenler adım adım merkezden tasfiye esilmiş ve yeni iktidar odağının hedefi haline gelmişlerdir. Hırsız ve Köpekler, işte bu geçişin sancılarını, Said Mahran’ın kişiliğinde canlandıran eleştirel bir roman. Üstelik Nasır’ın Arap milliyetçiliğinin önderliğini omuzladığı, coşkulu günlerin gölgesinde yazılmıştır.
İhtilalden önce Rauf İlvan’ın siyasi rehberliğinde sınıf çatışmasına dayalı bir politik yönelime sahip olan Said, hırsızlığını da sınıfsal çelişkilerin giderilmesine katkı sağlayan gayrimeşru bir mücadele yöntemi olarak görmektedir. Kaderi, arkadaşlarının ve büyük bir tutkuyla sevip evlendiği karısının ihanetiyle değişir. Cezaevine girer; ancak çıktığında hiçbir şey bıraktığı gibi değildir.
Said cezaevindeyken değişen ya da bozulan her ne varsa, ihtilal sonrası Mısır’daki toplumsal dönüşümün bir parçasıdır. Said’in intikam hırsı, yenilgileri, hayal kırıklıkları bütün bir Mısır halkının devrime ilişkin özlemlerinin çöküşünü yansıtmaktadır. Aslında bu çöküş; bireyin, toplumun ve devletin, vaat edilmiş değerlere ve geleceğe rağmen birlikte çürüyüşünü ilan eder. Devrimci önderleri, iktidar yanlısı sermayedarlara dönüştüren bu geçiş döneminde, bir fahişenin umutlarından ve sevgisinden başka temiz kalan hiç kimse ve hiçbir şey yoktur artık.
Biz ülke olarak Mahfuz’u, Kırmızı Kedi’nin Çağdaş Klasikler dizisi sayesinde yeni yeni okuyoruz. İlk kez 1961’de yayımlanan “Hırsız ve Köpekler” kısa ve çarpıcı romanlarından biri, 2006 yılına kadar Türkçe’ye kazandırılamamış olması büyük kayıp. Ben Avi Pardo çevirisiyle Kırmızı Kedi’deki ikinci baskısından (2013) okudum.
1952 yılı sol, milliyetçi, dinci eğilimlerden ordu mensuplarının Kral Faruk’u devirerek cumhuriyeti ilan etmeleriyle Mısır için tarihsel bir kırılmaya sahne olacaktır. İhtilalin ideolojik yönündeki bu belirsizlik, Hür Subayların fiili önderi Cemal Abdülnasır’ın birkaç yıl içerisinde kendi mutlak iktidarını tesis etmesini kolaylaştıracaktır. İhtilal öncesinde örgütlenen ve büyük oranda 1952’de Hür Subaylar Hareketi’ni desteklemiş olan sol ve milliyetçi muhalif örgütler yeni rejime eklemlendikleri ölçüde varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Devrimci pratiği sürdürenler adım adım merkezden tasfiye esilmiş ve yeni iktidar odağının hedefi haline gelmişlerdir. Hırsız ve Köpekler, işte bu geçişin sancılarını, Said Mahran’ın kişiliğinde canlandıran eleştirel bir roman. Üstelik Nasır’ın Arap milliyetçiliğinin önderliğini omuzladığı, coşkulu günlerin gölgesinde yazılmıştır.
İhtilalden önce Rauf İlvan’ın siyasi rehberliğinde sınıf çatışmasına dayalı bir politik yönelime sahip olan Said, hırsızlığını da sınıfsal çelişkilerin giderilmesine katkı sağlayan gayrimeşru bir mücadele yöntemi olarak görmektedir. Kaderi, arkadaşlarının ve büyük bir tutkuyla sevip evlendiği karısının ihanetiyle değişir. Cezaevine girer; ancak çıktığında hiçbir şey bıraktığı gibi değildir.
Said cezaevindeyken değişen ya da bozulan her ne varsa, ihtilal sonrası Mısır’daki toplumsal dönüşümün bir parçasıdır. Said’in intikam hırsı, yenilgileri, hayal kırıklıkları bütün bir Mısır halkının devrime ilişkin özlemlerinin çöküşünü yansıtmaktadır. Aslında bu çöküş; bireyin, toplumun ve devletin, vaat edilmiş değerlere ve geleceğe rağmen birlikte çürüyüşünü ilan eder. Devrimci önderleri, iktidar yanlısı sermayedarlara dönüştüren bu geçiş döneminde, bir fahişenin umutlarından ve sevgisinden başka temiz kalan hiç kimse ve hiçbir şey yoktur artık.
Yorumlar
Yorum Gönder