Otobüsten inince tereddüt etmeden bana yöneldi ve elini uzattı. Sabiha Gökçen Havalimanından Taksim'e gelene kadar üç-beş şehir büyüklüğünde yerleşimi geride bıraktığından olacak, ilk sözünde "Dostum" dedi, "Bu İstanbul vahşi, korkunç bir şehir." Yazışmalarımızdan, sosyal medyadan, okuduğum kitabından tanıdığım Feridun Büyükyıldız'la, bana hitabı gibi sıcak bir sohbete koyulup Beşiktaş dolmuşlarına yürüdük. Taksim Meydanı her cuma akşamı kadar renkli ve canlıydı.
Galatasaray Üniversitesi İnsan Hakları Kulübünün çocuklara yönelik insan hakları atölyesi olan Çocuk (H)aklı Projesi için 9-10 Aralık'ta konuğumuz oldu Feridun Bey. Bizse büyük bir ihmal sonucu, otel rezervasyonunu varış gününe kadar yaptırmamış, o gece yer bulabildiğimiz tek pansiyonda konuğumuza yer ayırtmıştık. Çarşının kalabalığına karışıp pansiyona ulaştık. Kayıt yaptırdıktan beş dakika sonra pansiyonun karşısındaki birahanede sohbeti koyulaştırmıştık. Esprili, güler yüzlü, yaşamayı ciddiye alan bir yazar... Projeden, insan haklarından, sivil toplumdan, akademiden konuştuk. Peksimet Köyü Çocuk Kütüphanesini yaratan ruhtan, emek ve paylaşımdan konuştuk. Biraz Bodrum Gümüşlük'teki yaşamından söz etti. Özetle bu tanışma, belki bir iki saati aşmayan, ama dolu dolu bir sohbetle, bende büyük heyecan yaratan bir olay oldu.
Ertesi gün, yani insan hakları gününde, Ortaköy sahilinde buluşup Okmeydanı'na geçtik. Takside, taksicilerin müşteri seçmesi üzerine açılan sohbetin, bir zeka oyununa dönüşmesini izledim. Milletinin başına çoban isteyen Giresunlu taksi şoförümüz aslında halinden epey memnundu. Birkaç dakika içerisinde kendi eğitimli kızlarının; kimsenin yönetimine ihtiyaç duymadan, kimseye de çoban olmadan hayatlarını kazanabileceklerine ikna oluşuna tanıklık ettim. Kent yaşamının sorunları söz konusu olduğunda taksi şoförümüz köye dönmenin doğuracağı sorunlara değindi. Yazarımız ise bir an evvel köyüne dönmeye kararlı gibiydi.
Proje yerine varınca, şapka ve pardösüsüyle girdiği sınıfta, yorgun ve biraz da sıkılmış çocukları büyüledi. Kitaplarını imzalarken, gözleri parlayan, yazar olmak isteyen bir çocuğun hayaline dokundu. Ve rüzgar gibi geçti Mahmut Şevket Paşa Bilim Evinden çocuk kitabı yazarı Feridun Büyükyıldız.
Kendisini epey ürküten İstanbul, konuğumuz ayrılmadan, ailesini ve dostlarını endişelendirmeyi de başardı. Beşiktaş patlamasının olduğu korkunç gecenin ertesinde, sözleştiğimiz üzere sabah 9'da kaldığı pansiyonun önünde kahvaltı için buluştuk. Bu sefer, sorularım üzerine Nart Mitolojisinden, köşe yazarlığı deneyimlerinden bahsetti. Elbette Türkiye'yi de konuştuk, siyaseti de. Ardından Kadıköy'de vedalaşmak üzere vapura bindik. Karşıya geçerken boğazı doyasıya seyretti.
Kafkasyadan mı, Ankara'dan mı, yoksa İstanbul'da Bodrum'dan mı bilemedim; ama gönüllü/zorunlu bir sürgündü kütüphaneci dostum. Şimdi iki günde hasret kaldığı, dönmeye can attığı köyünde, Gümüşlük'tedir. Bir eli kadehinde, gözü Akdeniz'dedir. Belki bir kış gecesi, benim aklımın Nart mitolojisinde olması gibi, onun aklı da dokunduğu çocuklarda, bizdedir.
Galatasaray Üniversitesi İnsan Hakları Kulübünün çocuklara yönelik insan hakları atölyesi olan Çocuk (H)aklı Projesi için 9-10 Aralık'ta konuğumuz oldu Feridun Bey. Bizse büyük bir ihmal sonucu, otel rezervasyonunu varış gününe kadar yaptırmamış, o gece yer bulabildiğimiz tek pansiyonda konuğumuza yer ayırtmıştık. Çarşının kalabalığına karışıp pansiyona ulaştık. Kayıt yaptırdıktan beş dakika sonra pansiyonun karşısındaki birahanede sohbeti koyulaştırmıştık. Esprili, güler yüzlü, yaşamayı ciddiye alan bir yazar... Projeden, insan haklarından, sivil toplumdan, akademiden konuştuk. Peksimet Köyü Çocuk Kütüphanesini yaratan ruhtan, emek ve paylaşımdan konuştuk. Biraz Bodrum Gümüşlük'teki yaşamından söz etti. Özetle bu tanışma, belki bir iki saati aşmayan, ama dolu dolu bir sohbetle, bende büyük heyecan yaratan bir olay oldu.
Ertesi gün, yani insan hakları gününde, Ortaköy sahilinde buluşup Okmeydanı'na geçtik. Takside, taksicilerin müşteri seçmesi üzerine açılan sohbetin, bir zeka oyununa dönüşmesini izledim. Milletinin başına çoban isteyen Giresunlu taksi şoförümüz aslında halinden epey memnundu. Birkaç dakika içerisinde kendi eğitimli kızlarının; kimsenin yönetimine ihtiyaç duymadan, kimseye de çoban olmadan hayatlarını kazanabileceklerine ikna oluşuna tanıklık ettim. Kent yaşamının sorunları söz konusu olduğunda taksi şoförümüz köye dönmenin doğuracağı sorunlara değindi. Yazarımız ise bir an evvel köyüne dönmeye kararlı gibiydi.
Proje yerine varınca, şapka ve pardösüsüyle girdiği sınıfta, yorgun ve biraz da sıkılmış çocukları büyüledi. Kitaplarını imzalarken, gözleri parlayan, yazar olmak isteyen bir çocuğun hayaline dokundu. Ve rüzgar gibi geçti Mahmut Şevket Paşa Bilim Evinden çocuk kitabı yazarı Feridun Büyükyıldız.
Kendisini epey ürküten İstanbul, konuğumuz ayrılmadan, ailesini ve dostlarını endişelendirmeyi de başardı. Beşiktaş patlamasının olduğu korkunç gecenin ertesinde, sözleştiğimiz üzere sabah 9'da kaldığı pansiyonun önünde kahvaltı için buluştuk. Bu sefer, sorularım üzerine Nart Mitolojisinden, köşe yazarlığı deneyimlerinden bahsetti. Elbette Türkiye'yi de konuştuk, siyaseti de. Ardından Kadıköy'de vedalaşmak üzere vapura bindik. Karşıya geçerken boğazı doyasıya seyretti.
Kafkasyadan mı, Ankara'dan mı, yoksa İstanbul'da Bodrum'dan mı bilemedim; ama gönüllü/zorunlu bir sürgündü kütüphaneci dostum. Şimdi iki günde hasret kaldığı, dönmeye can attığı köyünde, Gümüşlük'tedir. Bir eli kadehinde, gözü Akdeniz'dedir. Belki bir kış gecesi, benim aklımın Nart mitolojisinde olması gibi, onun aklı da dokunduğu çocuklarda, bizdedir.
Çok güzel yazmışsın Ertuğrul, bu kadar taze bir dostluğa böylesine kıymet vermen beni çok etkiledi.
YanıtlaSil