Seyahatimizin ikinci durağı Adana. Torosların, Seyhan’ın, tarımın, bereketin şehri. Dört bin yılı aşkın zamandır farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan bu topraklar “Adana” adını da içinden geçen Seyhan Nehri’nden alıyormuş. Latince nehir, akarsu anlamlarındaki tânais sözcüğünden türetilen Rumca A-tanais (nehre doğru, suya doğru), Osmanlılar döneminde A-tana/Adana olmuş [1] . Bu ikinci durağımıza doğru yola çıkmadan önce, Hititlerden bugüne aralıksız üreten bir kenti ve o kentin Orhan Kemal romanlarında anlatılan emekçilerini görmeyi hayal ediyorum. İlk Yazı: Güneydoğu'da Bir Hafta: Kış Güneşinin Okşadığı Kent Tarsus Tarsus’tan ayrılıp Adana’ya vardığımızda öğleden sonra olmuştu bile. Şehre araçla girerken ilk dikkatimizi çeken yapı devasa Sabancı Merkez Camii oldu. Sabancı Ailesinin şehrinde olduğumuzu unutmayalım diye bu kadar büyük yapıldığını düşündüm. Orhan Kemal’in kahramanlarından da izler görecek miyim? Şehri ikiye bölen Seyhan Nehri’nin üzerindeki Taş Köprü’yü gördü