Kitabevi çalışanının önerisiyle uzandım ince kırmızı kitaba. “Geceyarısı Kitapları”nın o muazzam baskısından etkilenmemek elde değil, hemen aldım ve iştahla başladım Emile Zola’nın bu kısa öykülerine. Emile Zola ismi bana daima meşhur “J’accuse!” (Suçluyorum/İtham ediyorum) başlıklı açık mektubunu ve Dreyfus davasını çağrıştırmıştır. 19. Yüzyıl Fransa’sını bütün çıplaklığıyla anlatan toplumsal sorunları edebi eserlerinin merkezine yerleştiren Zola yozlaşmayı, çürümüşlüğü, hep duru ve açık bir dille öyküleştirmiştir. Bu sebeple edebiyatta natüralizm akımının kurucusu olarak da anılır. Aslında Zola’nın yaptığı, kapitalist üretim ilişkilerinin yabancılaştırdığı insanı kendisiyle yüzleştirmekten ve sınıfsal çelişkilerin adaletsiz doğasına itiraz etmekten başka bir şey değildir. O kitabevinde uzandığım “Kim Nasıl Ölüyor?”* adlı öykü kitabı da böyle bir itirazın ürünü. Beş farklı sosyal sınıftan beş insanın ölümünü ve cenaze törenlerini konu edinen kısa öyküler gidenlerden çok kalan